Kulis tadında:
Orlando teröristinin oyu Trump’a mı?
İlk blog yazıma en sıcak tepkiyi, --yazıyı yazar yazmaz Twitter’dan
takipçilerime bildirmem üzerine-- bilgisayar korsanlarından aldım: Kurumun
tespitine göre, eş-zamanlı tam 15 IP adresinden Twitter hesabıma saldırılmış...
Gafletime geldi, bir an boş bulundum ve muhtemelen sizin de arasında olduğunuz
370 bin kadar Twitter takipçim korsanlar tarafından esir alındı.
Bunun hikâyesini de bir gün uzun uzun anlatırım.
Yaşadığımın hayırlı bir sonucu oldu: Bugünden itibaren, fkoru.blogspot.com üzerindeki blogumun
yanında, adıma açılmış fehmikoru.com
sitesinden de yazılarımı okurlarımla paylaşacağım.
Hangi sıklıkla karşınıza çıkarım bilemem, ama hiç değilse sizler şunu
bilin: Çabalarım ilgi görürse katkılarım da artacaktır. Fehmi Koru
Artık esas konumuza gelebilirim.
Son zamanlarda karşılaştığım yabancılardan konu İslâm’a
geldiğinde işittiğim ezber cümle şu oluyor: “Elbette bütün Müslümanlar terörist
değil, ancak bütün terör eylemlerini Müslümanlar yapıyor...”
Dün, televizyon ekranlarından ofisime dolan, bugün
gazetelerin ilk sayfalarını işgal eden ABD/Orlando’da bir kulübe yapılan
baskınla 50 kişinin canını almış, 50’den fazlasının da yaralanmasına yol açmış --ancak
bir çılgının yapabileceği-- kanlı eylem, herhalde bu ezberi biraz daha
pekiştirmiştir.
Terörist Omar Mateen, Müslüman-Afgan bir ailenin ABD’de
doğmuş oğluymuş çünkü.
Önce tezi sorulayalım:
Aslına bakarsanız ‘Bütün teröristler Müslüman’ tezi hiçbir
anlamda doğru değil.
FBI’ın kendi raporuna
göre, 1980-2005 yılları arasında ABD’de meydana gelmiş terör eylemlerinin yüzde
94’ü Müslüman olmayan tiplerin eseri.
Daha yakınlarda yapılmış bir araştırmaya göre ise, 2010-2015
yılları arasında Avrupa Birliği ülkelerinde sahneye konulan terörist
saldırılarının ancak küçük bir bölümü, yüzde 2 kadarı, ‘Müslüman’ kimliğine
sahip kişilerin eseri.
Raporlara yansıyan önyargılar ile çelişen bir durum, değil
mi?
Önyargıları ise, son zamanlarda giderek artan ve terör olaylarının
derinden sarstığı ülkelerin güvenlik sorumlularının bile içinden çıkamadığı tuhaf
özellikler taşıyan ‘post-modern eylemler’ besliyor.
En yeni eylemi ele
alalım.
Florida eyaletinin Orlando kentindeki çok can alan olay bir
‘gay’ kulübünde meydana geldi. Omar Mateen adını taşıyan doğma büyüme Amerikalı
genç, kadın gibi giyinen erkekler ile aleni ‘gay’ gençlerin devam ettiği bir
kulübü kan gölüne döndürdü.
Genç terörist, etrafı kana bulamak üzere yola çıkmadan önce
ve eylemi sırasında, eyleminin ‘İslâmi’ motifli olduğunun herkes tarafından bilinmesini
istediğini fazlasıyla belli etti.
Eşcinselliği böylesine açık yaşayanlara tahammül edemediği
için eylemi gerçekleştirmiş Omar Mateen...
Acil durumlar için kullanılan 911 numarasına telefon edip
“Ben IŞİD’in askeriyim” de demiş adam...
Zihinlere kazınan, “Kafası hurafelerle karışmış Müslüman
biri, eşcinsellere kafayı takıp, bu kadar insanı öldürdü” görüntüsü böyle
çıktı.
İyi de, daha önceleri teröre bulaşacağına dair herhangi bir
emaresi bulunmayan eylemci Omar 30 yaşında biri. Yaşadığı muhitlerde de bayağı
tanındığı anlaşılıyor: Sosyalmiş, dostları ve arkadaşlarıyla şakalaşmaktan
hoşlanırmış. Müslüman olduğunu da pek belli etmezmiş.
‘Omar’ ABD’de Müslüman olmayanların da taşıdığı türden bir
isim. Ortaokul ve liseden arkadaşları ile eskiden çalıştığı işyerlerindeki
insanların çoğu kanlı eylemi onun gerçekleştirdiğini duyunca şaşırmışlar.
Omar'ın eşi Stora Yusufiy
Tanık ifadelerinden Omar’ın radikalleşmesinin yakın
zamanlarda gerçekleştiği anlaşılıyor. İki kez evlenmiş, bir de küçük çocuğu
varmış; birinin fotoğrafını bu yazının içine yerleştireceğim eşlerinin ikisi de
Amerikan ortamına uygun kadınlar... “Amerika Afganistan’ı yerle bir etti” ile
başlayan türden bazı cümleleri son zamanlarda kurmaya başlamış...
Babasının bile olaydan sonra “Miami’de iki erkeğin aleni
öpüştüğünü görünce dellenmişti” dediği Omar... Kendisi de eylemini
‘eşcinsellik’ konusundaki hassasiyeti sebebiyle yaptığını belli etmesine rağmen...
Bir ‘eşcinsel’ tanığa göre, okul günleri ve hemen sonrasında böylesine bir
görüşe sahip değilmiş...
Şaşırın diye aktarıyorum.
Kadın giysileriyle dolaşan Samuel King adlı tanık, “Aynı
okulda okuduk... Hiç de fanatik biri değildi... İş arkadaşlarından bazısı aleni
eşcinseldi ve aralarında bu yüzden tek bir sorunun bile çıktığını duymadım... Çalıştığım
eşcinsellerle dolu kulübe gelir, beni kadın giysisi içinde gördüğü halde bizlerle
şakalaşırdı da...” demiş
Daily Beast’e...
Daha garibi ise, 50 canı gözünü kırpmadan alabilen Omar’ın
mesleği: ‘G4S Secure Solutions’ adlı güvenlik şirketinde çalışıyormuş ve bu
sebeple ateşli silâh taşıma lisansı ile korumalık yapabileceğine dair lisansı
varmış...
Amerika’da bu tür lisansların insanlara bayağı zor
verildiğini unutmayalım. Hele 11 Eylül (2001) sonrasının paranoya derecesine
varan Müslüman korkusu ile bulandığı günümüzde...
Ne oluyor?
Benzer tuhaflıklar bir önceki San Bernardino eyleminde (2
Aralık 2015) de vardı. Yıl sonu partisine giden küçük çocuk sahibi ve genç bir
Müslüman karı-koca, bir ara dışarıya çıkıp yeniden partiye döndüklerinde,
etrafa mermi yağdırarak erkeğin işyerinden ve ailelerinden 14 kişiyi
öldürmüşlerdi. Sonrasında, evlerinde, bir kenti bütün sakinleriyle yok edecek
miktarda patlayıcı maddeyle bir tabur askerin ihtiyacını karşılayacak silâh ve
mühimmat bulunmuştu.
San Barnardino eylemi Aralık 2015’teydi, Orlando eylemi de Haziran
2016’da gerçekleşti.
O halde sorabilirim...
Üzerinde düşünmeniz için şimdi iki sorum olacak:
1.
ABD gibi bir ülkede “Müslümanları
sınırlarımızdan içeri sokmayalım, halen aramızda bulunanları da fişleyip
gözetim altında tutalım” diyen Donald Trump gibi birinin, Cumhuriyetçi Parti
gibi ülkenin yerleşik bir siyasi örgütünden cumhurbaşkanı adaylığını elde
etmesi nasıl oldu da mümkün oldu?
2.
Hadi oldu diyelim, 8 Kasım 2016 tarihinde
yapılacak ABD’deki başkanlık seçimlerinde, Demokrat Parti’nin adayı Hillary
Clinton karşısında, ülkenin seçmenleri, ne gibi olaylar-eylemler olursa,
aşırının aşırısı mesajlarıyla ülkeyi sarsan Trump’a oy verir ve onu ülkelerine
‘başkan’ seçerler?
Kim ne derse desin, bana sorarsanız, dün Orlando’da 50
kişiyi öldüren Omar Mateen ile altı ay önce San Bernardino’da 14 can alan Rizwan Farook
ve Tashfeen Malik çifti, ABD seçimlerini adayların kimliğinden daha fazla
etkileyecek figürler...
Ne deniyordu böylelerine? Herhalde ‘kullanışlı aptallar’ desem
kızmazsınız...
İşgüzarlık veya ‘felâket tellâllığı’ saymayacağınızı bilsem, “ABD’de
yaşıyorsanız güvenliğiniz konusunda seçimlere kadar dikkatli olun” derdim.
Peki, nasıl oluyor da, Omar, Rizwan ve Tashfeen gibiler bu yola
sevkediliyor?
Öyle her soruya hemen cevap yok; önce biraz düşünün bakalım.
Sinema meraklıları için not: Yıllar önce Frank Sinatra’nın, yakınlarda da
Denzel Washington’un aynı isimle çevirdiği ‘Mançuryalı Aday’ diye bir film vardır; bulursanız
şu günlerde izleyin derim.
No comments:
Post a Comment